14 Aralık 2013 Cumartesi

''Dışarda kar yağıyor,Yağarsa yağsın sanane'' Playlisti

Veyahut 2013'ümün Aralık çorbası da diyebiliriz.
Yılın bu zamanı noele duyduğum zıvanadan çıkan özlem ve ömrümden bir senenin daha benden cebren ve hileyle alınmış olmasına olan öfkem ''gıyneş''tığından çok tuhaf bir ruh haline bürünüyorum.Playlistlerim de dağ başında saksağan vur beline kazmayı ayarına geliveriyor kendiliğinden.Fazla bir şey dememe de gerek yok,tablo apaçık ortada zaten,işte:
 
1.She & Him - Baby,It's Cold Outside
 
2.Coldplay - Christmas Lights
 
3.Ingrid Michaelson - Men of Snow
 
4.Girls' Generation - Diamond
                                                          
                                                    5.Bing Crosby - White Christmas
 
6.Hurts-All I Want for a Christmas is a New Year's Day.
 
7.Youn Sun Nah - My Favourite Things

                                                      8.Miss Piggy - Santa Baby

                                                          9.2ne1 - Missing You
                                              
                                                10.Michael Buble ft. Thalia - Feliz Navidad
 
11.Kurt Schneider & Max Schneider & Macy Kate - Jingle Bell Rock
 
12.Judy Garland - Make someone Happy
 
 13.Jimmy Fallon & Mariah Carey - All I Want for Christmas is You
 
14.Tarja Turunen - I Walk Alone
 
15.Pixie Lott - Catching Snowflakes
 
16.Pink Martini & Saori Yuki - Blue Light Yokohama
 
17.En bombayı sona sakladım:Crayon Pop - Lonely Christmas
 
EXTRALAR
Anastasia Ost - Once upon a december
 
BOM & HI - All I want for Christmas is You

2 Eylül 2013 Pazartesi

Baz Luhrmann: “Ne”yin değil, “Nasıl”ın yönetmeni.


                    Bir Luhrmann mottosu:"Korkuyla geçen bir ömür,yarı yaşanmıştır"
Baz Luhrmann benim filmlerini izlemekten en keyif aldığım yönetmenlerden biri,ne yazık ki sadece 5 tane uzun metrajlı filmin yönetmenliğini üstlendi şu ana kadar.Bu filmler genel anlamda öyle ahım şahım senaryolara sahip filmler değil ama gerek görsel gerek işitsel olarak adeta şaheserler.Beni bu filmlerde etkileyen şey de klişe diyebileceğimiz bir senaryonun yönetmenin elinden geçerek seyirciye sunum şekli.Kıyafetler,mekanlar,bir araya getirilmiş mükemmel oyuncular ve en önemlisi kullanılan müzikler…Kimilerine göre çektiği filmlerin zayıf senaryoları yüzünden unutulmaya mahkum bir yönetmen olacaksa da onun “ne”den çok “nasıl” a önem vermesini çok sevenlerdenim ben.Filmlerine kısaca bir göz atmak gerekirse:

Strictly ballroom:Vivir con miedo es como vivir en medias.


Baz Luhrmann’ın anne babası  salon dansı yarışmacılarıymış,filmde de bunun etkileri açıkça görülebiliyor zaten.Kuralına göre değil hissettiği şekilde dans etmek isteyen bir gencin yarışmaya katılma sürecini anlatıyor film.Çirkin ördek yavrusuyken kuğuya dönüşen kız ve baş karakteri kendine aşık etmesi klişesi de yan hikayemiz.Salon danslarını seviyorsanız mutlaka izleyin bence,dans sahneleri çok uzun değil ama valstir rumbadır eğlenceli epey.Filmi izleyince düşünmeden edemedim doksanlarda moda mıydı pasa doble acaba,ana sınıfı müsameresinde ben de yapmıştım da.

Romeo+Juliet:William Shakespeare’in ölümsüz eserinden.

Sadece bu filmi bile yönetseydi Baz Luhrmann,benim ona hayran olmama yeter de artardı.Gözümde hiçbir kusuru mu olmaz bir filmin yok vallahi yok!Bir tiyatro oyunun sinemaya aktarılışının dünya üzerindeki en başarılı örneği Romeo+Juliet bence.Metinde sadeleştirme filan da yok orijinal diyaloglara sadık kalınmış,ama zaman ve mekan olarak modernize edilmiş bir versiyonu Romeo ve Juliet’in.Güzelliği de burada zaten.
Hiç unutmam lise 3 te ertesi gün geometri sınavımın olduğu bir gün tnt de izlemiştim ilk,o gün bugündür benim için hep zor zaman filmi oldu,bir kutu dondurmasız oturmam bu filmin başına.Normalde bir filmi asla 2. kez izlemem ben oysa.Bunda diCaprio faktörünün de etkisi var tabi:)Bir ara Startvde haftada bir yayınlandığından olsa gerek,bizim milletimize göre Leonardo diCaprio,Titanic demek;Titanic demek Leonardo demektir.Benim mantığımdaysa bu eşitlikte Titanic yerine Romeo+Juliet var.Claire Danes’i sevmem ama bu filmdeki Leo’yla yakaladığı uyuma da laf edecek değilim.

Moulin Rouge:Ne olursa olsun.

Efsanevi müzikal West Side Story’nin yönetmeni Robert Wise’ın bile beğenisini kazanmış bu film,bence son 20 yılda çekilen en iyi müzikal film.Şarkıların çoğu orijinal olmasa da bilhassa Sting’den Roxanne’in yorumlanışı en sevdiğim kısım.

Australia:Nicole Kidman’ın bile gözümde kurtaramadığı film.
Ki Nicole Kidman bana göre dünya üzerindeki en güzel kadındır fakat onu izlemenin büyüsü de 20 dakika sonra etkisini kaybetti üzerimde.
Kesinlikle bana göre olmayan,olup olanın son 30 dakikada patlak verdiği bu filmi izlemeyi hep erteliyordum.Pişman oldum diyemeyeceğim tamam Avustralya’dır,aborijinlerdir iyi hoş da toz toprak arka planlı yapımları sevemiyorum ben.Bu huyum yüzünden fıstık gibi Carnivale dizisini de yarıda bırakmışlığım var benim.Bu filmi de bırakacaktım,baktım wizard of oz göndermeleri aldı başını gitti,somewhere over the rainbow nağmeleri havalarda uçuştu,ondan devam ettim.Bu sefer olmadı yani,sevemedim.

The Great Gatsby:You can’t repeat the past.
 Ve gelelim bu yazının tetiğini çeken son filmine.Evet öncelikle müzikler şahane,son zamanlarda dinlediğim açık ara en iyi ost albümüne sahip.
Yer yer efektleri abartılı bulsam da,Gatsby’nin evinde verilen partilerin şaşasına bayıldım.Oyuncu seçimleri ise çok başarılı,Gatsby içinse Leo’dan iyisi olamazdı.Romeo+Juliet’teki bıçkın halinden eser kalmasa da Leonardo di Caprio her zaman Leonardo diCaprio’dur.(mental seviyesi yerlerde bir cümle,farkındayım)O kadar çok etkileyici sahne vardı ki hepsini saymaya kalkmayayım hiç,bu filmi kimsenin sıkılıp bırakacağını düşünmüyorum ben,hem değer de izlemeye.

Ve son olarak:


“O doğduğunda,hemşireye erkek mi kız mı diye sormuştum.O da bana kız olduğunu söyledi.Gözümden yaş geldi.İyi ki kız.Ve umarım bir aptal olur.Bu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey bu.Güzel, küçük bir aptal.Tüm parlak değerli şeyler çabucacık sönüyor.Ve geri dönmüyorlar.”

Daisy karakterine ifrit olsam da doğru söze ne denir.
.

30 Ağustos 2013 Cuma

Playlist Eşrafı #1


Oh Land
Nanna Øland Fabricius.2011 yazıydı,Dianna Agron bloğunda tavsiye etmişti Oh land’i.Dianna o zamanlar youmeandcharlie sitesini kurmamıştı,kendisine özgü mükemmel bir bloğu vardı.Öyle playlistler hazırlardı ki,10 gün pençesinden kurtulamazdınız.Neyse konumuz bu değil,varmaya çalıştığım yer Dianna’nın tavsiyesi üzerine Oh land dinlemeye başladığım.İlk olarak sun of a gun videosunu izledim ve Oh land dinleyicisi olma onuruna erişme sürecim böyle başladı.


Bu video beni tetiklemeye yetti de arttı,bir solukta fauna ve oh land albümlerini hatmettim.Sonuç:koca bir dip düşüklüğü.2 albümün de her şarkısına bayıldım:wolf and I,perfection,helicopter,sun of a gun,numb,alive\awake,namazu başı çekiyor ama.


 
 
 
Ayrıca geçen sene İstanbul’da konser verdi kendisi,Disko kralına da konuk oldu.Bu senede Katy Perry’nin konser turuna eşlik etti,popüleritesi arttı iyice.24 Eylülde çıkacak yeni albümü Wish bone’u bekliyorum sabırsızlıkla. Renaissence girls ve boxer videoları umutlandırdı beni yeni albüme dair.
                                                   pek de güzel hanım kızımız.

Ha bir de unutmadan Nanna balerinmiş eskiden,omuriliğindeki disk kayması yüzünden bırakmak zorunda kalmış,her yere yazıyorlar bu bilgiyi niyeyse ben de değindim adet yerini bulsun.

                                 Bu aralar besleme kahkülüne çok gıcığım yalnız,bu ne ya.

 

Marina and The Diamonds

Marina’yı bana Family Jewels albümü çıktığında müzik zevkine güvendiğim bir arkadaşım tavsiye etmişti.Rootless harici beğenmemiştim.Ama ne zaman 2. albüm Electra Heart geldi,benim gardım yerle bir oldu.Özellikle otobüs yolculuklarımda radioactive dinlemesem rahat edemiyorum,klipteki bozkır manzaralarıyla,güzergahımın benzerliği yüzünden galiba. Albümdeki her şarkıya video çekti nerdeyse ama benim en sevdiklerim starring role,living dead,teen idle,lonely hearts club ve valley of the dolls a,evet hiçbirine, dokunmadı,bende mi sorun var anlamadım gerçekten.Geçtiğimiz sezon Glee’de ‘how to be a heartbreaker’ şarkısı coverlandı,bence müzikal açıdan son derece zayıf sezonun kedi olalı tuttuğu en iyi fareydi.

 

Paloma Faith

Çok karakteristik ve hoş bir sesi var,komedyen edası da beni benden alıyor,kendi röportajının muhabirliğini kendi yapıyor,böyle ilginç bir abla kendisi. New york,do you want the truth or something beautiful,agony,when you’re gone,just be çok sevdiğim şarkıları.
Sahne kıyafetlerine bayılıyorum bir de,her konserde her programda ayrı orjinallikte giyindiğinden,elimden geldiği kadarıyla katıldığı her etkinliği takip etmeye çalışıyorum.
Bu ilginç tarzla üstüne üstlük bu sesle niye hala patlamadı,aklım ermiyor işin açığı.

 

 


 Kimbra
Settle down,two way street,good intent…Plain gold ring’e herkes bayılsa da sevmiyorum onu ben.somebody that I used to know düetinin ona getirdiği popülerite, kariyerini nasıl etkileyecek,gelecek albümde göreceğiz.

 
 
 
                                              feci korkunç burdaki veletler yalnız.
                 
 


Sia Furler


Nerede yeni albüm nerede?????????????Sayesinde titanium ve she-wolf’da sesi yüzünden ağlayasım geliyor,David Guetta şarkısı bunlar diyorum noluyorum diyorum,tutuyorum kendimi.Nerede yeni albüm nerede hem!!!Tembele bağladı iyice,Rihanna’ta şarkı verceğine (Diamonds) kendi albüm yapsa ya,evet çok kızgınım.
 

                                              İkaz bandından elbiseye bak O_O

 

 

 

27 Ağustos 2013 Salı

Gif'in asil icrası:''sinemagraf''















Sinemagraf görüntünün bir kısmının dondurup,bir kısmını hareketine izin vererek oluşturulan bir gif çeşidi.Jamie Beck - Kevin Burg ikilisi bu işin piri gerçekten,kendileri 'sinemagraf'ın mucitleri aynı zamanda,beğenerek takip ediyorum çalışmalarını.Benim çok beğendiklerim yukardalar,http://annstreetstudio.com da yaratıcısı oldukları tüm sinemagraflar mevcut.

Girls’ Generation neden sevilir,aslında nedensiz de sevilir.


Girls' Generation nam-ı diğer SNSD,kpop alemindeki onca boyband sürüsüne inat listemin en başında.İçimde tutamadım sevgimi,yazdım gitti.

Girls’ Generation’ın SM ile imtihanı:

Şirketleri SM Entertainment pek çokları tarafından antipati duyulan bir şirket,politikaları ve farklı başka başka nedenler yüzünden.Ama bunun faturasının Girls' Generation gibi bir gruba çıkarılmasını haksız buluyorum ben.Herkes her mevzunun ne kadarını bilebilir ki oturdukları yerden ona buna çamur atma yetkisine sahip olsunlar.Yanlış anlaşılmasın,SME’ın avukatlığını yapmıyorum,yeteri kadar bilgi sahibi de değilim.Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim,ben bu şirketin ortaya çıkardığı işleri çok beğenerek takip ediyorum,çok para akıtıyorlar orası ayrı,ama ortada emek olmadığını söyleyen insanın da alnını karışlarım.İnsanların zamanlarını bir şeyleri sevip kendilerini geliştirme yerine,antilik yaparak –anti olduğu şey ne olursa olsun-geçirmesi,nefret etmenin yorucu ve negatif havasını ‘antilik’ adı altında kişiliğinin bir parçası yapması çirkin ve hiç de akıllıca olmayan bir şey.

Dı boys,dı boys,dı boys,dı boys dı boyzzzaaaa.

Kendimi yokladım geçenlerde,ben neden bu kızları bu denli çok seviyorum diye. GG ile tanışmam The boys albüm zamanına tekabül ediyor,ki bana kendilerini sevdirmek için The boys’tan daha iyisi olamazdı,müzik videosunu görür görmez yıldırım aşkına tutulmuştum bir kere.Gee ya da Oh! hit olmalarına rağmen pek de bana göre şarkılar değiller,Genie ve Run Devil Run ise sevmesine severim ama kızları bu denli sevmemi sağlamaya yetmezdi,The boys’un zamanlaması harikaydı esasında,en azından benim için :)

Ben güzele güzel derim.

Kızların güzelliğinden bahsetmemek ayıp olur,göze ilk çarpan özellikleri bu zaten.Seohyun ve Yoona hariç üyelerin hepsi estetikli diye bir söylenti mevcut olsa da ne kadarı doğru bilinmez.Bence hiç önemi yok estetikmiş,doğalmış estetikse de doktoru kutlamak gerek elleri dert görmesin :) Tüm tanıdıkları ona GG’nin plastik cerrahı kim diye sorduğundan,Beatles Code 2 mc si Super Junior’dan Shindong’un kızlardan plastik cerrahlarının telefon numarasını istemişliği var yayın esnasında.Kore’de estetik yaptırmak kadar normal bir şey yok,sadece ünlüler için geçerli değil bu sıradanlık halk için de geçerli.Estetik bizdeki gibi gerim gerim ya da orantısızca şişmiş suratlardan ibaret değil,estetikten sonra da doğal bir görünüm yakalamak esas,plastik cerrahi sektörü de çok iyi yönde gelişmiş vaziyette bu yüzden.

Balad denince akla.
GG’nin müziğine dair ilk göz ağrım her 10 cümlede bir belirttiğim The Boys olsa da,Japonca albümlerini Korece albümlerinden her daim daha çok sevmişimdir.Japonca albümler dünyanın en büyük 2. müzik endüstrisinde tutunabilmek için daha itinalı yapılmış gibi geliyor bana.Korece şarkılarını da ayıla bayıla dinliyorum tabi ayrı orası.İflah olmaz bir balad hastasıyım,GG’nin en güçlü yönlerinden biri de bu.Born to be lady,all my love is for you,not alone,complete,time machine,balad playlistimin demirbaşları adeta.TTS’den baby steps’i de unutmayayım.
 




 
               Not alone ve time machine'in kaliteli live versiyonlarını bulamadım maalesef.
 
SMTOWN’u severiz Min Hee Jin’den ötürü.













GG’nin müzik videoları görsel anlamda da adeta birer sanat eseri.Sadece kızların güzellikleri değil videoları böyle kılan,muazzam bir prodüksiyon var her birinde.Konsept desen o biçim.Albüm photoshootlarına da canım sıkıldıkça bakıp duruyorum,şahaneler çünkü.Sanat yönetmeni Min Hee Jin’in dehasına diyecek laf bulamıyorum,ilhamı daim olsun.

Christmas Fairy Tale ve Romantic Fantasy

Her birini yüzbinmilyon kez izlediğim special showları.Özellikle üyelerin solo special stageleri akıllara zarar.İzlediğim için kendimi şanslı sayıyorum açıkçası.Yazmaya kalksam sevgimi uzar gider en iyisi ben susayım da birkaç video konuşsun:
 
Christmas Fairy Tale:
 
 
Bunlar da Romantic Fantasy'den:
 


SNSD and the Dangerous Boys


Bir de kızların amansız ergenlere hayat koçluğu yaptığı SNSD and the Dangerous boys variety show’undan bahsedeyim,9. bölümdeyim daha bitirmedim ama acayip eğlenceli bir program.Seohyun’un maknae haliyle anneanne tepkileri,Taeyeon’un koçluk yaptığı Huihoon tarafından tanrıça ilan edilişi,Sunny’nin yargı sürecini manipüle edici avukatlığı,Yoona’nın alınganlıkları akabindeki timsah kahkahaları,Sooyoung’un zayıflığının ergenlere dahi dert oluşu,Jess ve Yuri’nin tepkileri tek cümleyi geçmeyen öğrencileri Gu Ji-soo’yu anlama çabaları,Hyoyeon’un yarışmalarda herkesin cevabına kulp bulma çabaları,Tiffany’nin Fame müzikaline çağırdığı öğrencisi Kyung Kyu’ya backstage’de yaptığı doğum günü sürprizi,her şeyi ama her şeyi ile dört dörtlük.Öğrencilerin küfür etme alışkınlıklarının küfürlerin yerine GG şarkı sözleri söylenmesi teşvik edilerek yok edilmeye çalışılması da beni gülmekten yerlere yatıran ayrı bir olay :)

Jigeumeun SNSD, apuerodo SNSD, yeongwonhi SNSD!

  oy oy oyyyyy…
Ne zaman GG konser performansı izlesem içimden atın beni denizlere diye haykırmak gelir.Hadi grupcak şarkıları icra ediyorsunuz,special stageleri niye ‘sen o sandalyede/koltukta otururken dünyada neler oluyor peheeeeeeey’ demeye getiriyorsunuz bre vicdansızlar.İzleyip izleyip pink oceandaki her kafa gölgesine haset ediyorum sonra.

Ufak bi reklam arası.

Yazının bu noktasında yeni yeni idrak ediyorum,kafayı bozmuşum ben yeminle,hayırlı olsun.Sanki mv’ymişcesine GG’nin rol aldığı reklam filmlerini dahi milyonlarca kez izliyorum ki ben,mesela:


 

TTS comeback'i mi,hani nerde?

Haber yeni düştü nete,Taeyeon,Tiffany ve Seohyun'dan oluşan TTS triosu Twinkle'ın İngilizce versiyonuyla comeback yapacaklarmış yakında.Barındırdığı her şarkıyı sevdiğim çok az albüm var,Twinkle da onlardan biri.Yeni albümleri de seneye çıkacakmış,bekliyorum heyecanla.
  TTS'in bu performansı ise Music Core mcliğine veda mahiyetinde bir special stage,'Goodbye,Hello'

Bias mevzubahisse….

GG’nin her üyesini ayrı ayrı sevsem de Tiffany’nin,hatta Tippani demem daha doğru,bendeki yerini ayırmadan edemeyeceğim.Airport fashion stili,sevimli İngilizce aksanı,pink monsterlık düzeyindeki pembe obsesyonu,eye smiling erbaplığı ile mantarlardan daha parlak pani pani Tippani;canımsın.

Bir teşekkür:

Son olarak Ispanak Gazetesi’ne ve tabii ki Ezgi’ye bir okuru olarak,hakkında ağzı olanın yalan yanlış konuştuğu Soshi’yi böylesine azimle doğru tanıtmaya çalıştığından ötürü naçizane teşekkürümü borç biliyorum.SNSD sevgimde bu bloğun payı çok büyüktür:   http://ezgdmrll.wordpress.com/

bu da ülkemizdeki en kaliteli GG fan sitesi,tabii ki bu işte Ezgi’nin parmağı var: http://girlsgenerationturkey.wordpress.com/tag/gg-turkey/

ve bitti.
 

25 Ağustos 2013 Pazar

Zombi tarotu mu?Vay canına O_O

Eğer bir koleksiyon yapacak yeteri sabır,cesaret,yer ve imkanım olsaydı bu kesinlikle tarot destesi koleksiyonu olurdu.Aslında niyeti bozmuştum bir ara en azından bir deste alayım istedim ama gönlüme göre şekil şemali düzgün bir deste bulamadım,fal açacağım yoktu zaten öyle kenarda dursun arada açar bakarım istemiştim.Bugün yine krizim tuttu,saatlerce internette tarot destelerini inceledim ve bir tane buldum ki evlere şenlik;zombi temalı.Major arkana kartlarını gördüm ilk,bayıldım resmen.Şükür ki hayırseverin biri flickr hesabına tüm desteyi koymuş da,delirmedim meraktan.Bazı kartlar bana Fido filmini hatırlattı,zombi konulu olmasına rağmen tarot kartlarının genel ürkütücülüğünden çok çok uzak bir deste bu.
 
Photos from geekologie.com
 
Edinmesi epey meşakkatli,hevesim epey kırıldı o yüzden.Ama kafamdaki wishlist'e üst sıralardan girdi bir kere.
      İşte bu da yayınevinin websitesi:  www.quirkbooks.com/book/zombie-tarot

22 Ağustos 2013 Perşembe

Bu masadaki hiçbir şey veganlara göre değil.



Bırakacağım et yemeyi bu dizi yüzünden en azından dışarıda yemeyeceğim,yiyemeyeceğim.

Hannibal’ın,Hollywood sağolsun, işlene işlene suyu çıkmış vaziyette malumunuz.Riski göze alıp,diziye başlamış bulundum.Sonuçsa beklentimin çok çok üstünde.

Dizinin genel anlamda karanlık bir atmosferi var,ki dizinin en büyük silahlarından biri de bu.Bölüm adları yemek ya da öğün isimleri hep.İlk 3 bölüm sıkıcı ama gerisinin hakkını teslim etmek gerek.Zaten her bölümde tablo gibi sahneler mevcut.Hannibal’ın mutfak işlerine giriştiği sahneler özellikle.Cinayet biçimleri de orijinal epey.İlk birkaç bölüm sıkarsanız dişinizi,gerisini getirmeye değiyor.

Spoiler
-------------------------------à



 
Hannibal dendiği an akla Anthony Hopkins geliyor hemencecik,ben de onu bu rolde izlemekten keyif  alanlardanım.Amma ve lakin.Kitap serisini de okumuş biri olarak,Madds Mikkelsen tam da kafamda canlandırdığım Hannibal.Karakterin elegant ve zarif havasını sağlayıp ötesine bile geçmiş.Hugh Dancy normal şartlarda çok beğendiğim bir aktör,Big C’de Lee rolünde ayıla bayıla izliyordum onu ben.Ama bu dizide senaristler yüzünden yağmurda ıslanmış fare gibi geziyor ortalıkta,sinir oluyorum.Death Note’daki Kira karşısında L gibi bir rol biçselermiş kendisine keşke.Hadi onu geç,ensefalitten kaç bölüm süründürdüler adamcağızı hastanelere bile düştü ateşi var diye geçiştirildi,ben usandım yaşadığı zaman boşluklarından,hele o Abigail ergeniyle baba kızcılık oynamasının elinde patlamasına ne demeli. Yok yok daha bitmedi,hapislere düşüp katil damgası da yedi yok yere.Sen o kadar dahiyane senaryo manevraları yap ama Will Graham’a etmediğini bırakma,size ne desem az zalim senaristler.Çok kızıyorum çok. Tamam Hannibal karakterine hastayım iyi hoş ama onun da herkesi parmağında oynatması sezon ortalarına doğru kabak tadı verdi iyice.Neyse.

                                                                Ne çektin be William.
Favori karakterim Dr.Alana Bloom,diziden o kadar doktor geldi geçti ya fırsatçıydılar ya katil.Alanacığım ise meslek ahlakının timsali adeta.Aleyhinde onca delil varken bile Will'e güvendin ya sen umarım erkenden öldürmezler seni.Hannibal’ın psikiyatristi de hoş bir karakter,ilerde onun üzerinden de atak yapacak gibi senaristler.Diğer karakterlere yorum bile yapmak istemiyorum,hiçbirinden hazzetmiyorum çünkü.
Senaryo olay örgüsü açısından çok başarılı.Katillerin tarzları ayrı bir acayip,diabetik hastaları komaya sokup içinde mantar yetiştirenden,cesetlerden totem inşa edene;kurbanları boynuzlara geçirenden,kolombiya kravatı yapana ne ararsan var.Bu açıdan dozu artarsa gelecek sezon bomba olur valla.
                                                         İşte bu da benim canım,Alana.
Sezon finalinde işler sarpa sardı asıl 2. sezon nasıl olacak bakalım.
                                                                                                                                                                           ß------------------------------------------Spoiler

                                                            Bon Appétit